26 Temmuz 2012 Perşembe

İkea Evimizin Herşeyi =)

Bursa kazan biz kepçe gezip duruyoruz. Nedense her bir şey alacağımızda illa İkea'ya da uğruyoruz. Birşey alacak olsam da olmasam da çıkmadan teşhir ürünlerinin sergilendiği reyona uğramak alışkanlık haline geldi. Son 2 seferdir de elim boş çıkmıyorum oradan. Hatta reyondan aldığımı bırakıp onun yerine oradan alıyorum.

Geçen hafta gittiğimizde hasır bir çamaşır sepeti beğenmiştik. Neyse dedik sonra alırız. Aşağıya indiğimde baktım hiç bir hasarı yok yalnızca teşhirde kullanılmış ve fiyatı yarıya inmişti. Aynı şekilde bugünde avize baktık. Bir ürünün benzerleri avizecilerde 150lira civarına satılıyordu. Orada 50TLye görünce hemen alalım dedik. Çıkmadan ben yine fırsat reyonuna bakmak istedim. Bir baktık, aynı avizenin teşhir ürünü olanı varmış ve fiyat 30TL'ye inmiş. Çoğu avizecide zaten teşhir ürününü size teslim ediyorlar, e hiç bir hasarı da olmayınca hiç gerek yok. 

Eğer ıvır zıvır için İkea'ya gidiyorsanız, fırsat reyonuna uğramamazlık etmeyin. Herşey çürük çarık değil =)

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Halımızı aldık...

Sanırım düğünden sonra belli bir süre alışveriş yapmak istemeyebilirim, özellikle de ev için =) 

Geçtiğimiz haftasonu halı bakmaya ayırmıştık vaktimizi. Yola çıktık Korupark kavşağının oradaydık ki tam Step halıdan aradılar. 1 ay filan önce orada bir halı beğenmiş ama daha gezmediğimiz ve emin olamadığımızdan almamıştık. Daha sonra sorduğumuzda da halının üretiminin olmadığı ve ne zaman ellerine geleceğini ve fiyatın ne olacağı belli olmaz demişlerdi. Telefonda istediğimiz halının biraz önce geldiğini söylediler, dedim 2 dakika içinde oradayız. Mağaza görevlisi o kadar çabuk vardığımız için şok geçirdi. =) Hazır girmişken mağazaya 1-2 halı daha bakalım dedik, yatak odası içinde bir halı bulup salon ve yatakodasını halletmiş olduk. Halılar tam istediğimiz gibi oldu, üstüne indirim olduğu için çarşıda sorduğumuz halılardan da uyguna gelmiş oldu diyebilirim. 

                        İşte salon halımız. Ya fotografta farklı çıkmış ya da hafif renk farkı var, zemin gri idi normalde. 

Diğer halılar içinde dolaştıysak da tam bize hitap eden birşeyler bulabilmiş değiliz daha. Aslında oturma odasına da karar vermiş durumdayız. İnegöl çıkarması yaptığımız Reform halıdan alacağız onu da. Acaba tekrar İnegöle gidip yolluk ve antre için de oradan mı halı baksak diye düşünmüyorda değilim. Kargo ile eve yollayabiliriz de demişlerdi. Tüm alışverişlerde kapı komşu yaptığımız İnegöl'e de düğünden sonra bir daha ne zaman giderim bilemiyorum. =) Zaten başka birşey söyleseler, kesin oraya gidilir mi diye üşenirim ben. 

Halı dışında avizeler için de bakındık. Bir kaç avizeci gezdikten sonra bir defa daha insanın önyargılardan kurtulması gerekli, dedim. İzmir yolunda CasaLuce'a hep bakar ve çok pahalı olduğunu düşünürdüm. Oysa şehrin içinde gittiğiniz bir çok mağaza ürünlerini ordan alıp satıyormuş(mağazalarda hep onun kataloğu vardı da) Bu yüzden de fiyat ister istemez biraz daha yüksek oluyor. Orada da salonun avizesinin siparişini verdik, gelsin bakalım. =)

Ve bu geçen sürede son olarak da davetiye baktık. Davetiye konusunda kafamda farklı fikirler vardı. Sade olsun ama anlamlı olsun gibi şeyler... Ayrıca yurtdışındaki davetiyelerin özeni, ve orjinalliği beni epey etkiliyordu. Bunun dışındaki bir diğer fikir de davetiye yüksek bir bütçe harcamak istemediğimdi. Olabildiğince düşük fiyata hoş bir ürün bulmak istedik.  Sanırım istediğimiz gibi de olacak. Onda da modeli beğendik, sayı tam belli olmadığından şu an sayı bekleniyor. Doğrusu içine ne yazılacak gibi konuları hiç düşünmedim. Örnekte bu mutlu günümüzde yanımızda olmanızı dileriz gibi birşey yazıyordu. O olarak da kalacak sanırım. =)

Böylece alınacak kalemler, halledilmesi gereken işler yavaş yavaş azalıyor. Bugün tekrar çıkıp bir iki parça daha bakacağım. Bitince çok büyük bir boşlukta hissedeğim sanırım kendimi...

19 Temmuz 2012 Perşembe

Geriye kalanlar

Düğüne tamı tamına 2 ay 4 gün kaldı. Ay bak böyle yazınca mideme birden kramp girdi. Bu kadar zaman kalmışken ve ben son 20 günü mümkünse yatarak geçirmeyi hayal ederken hala tamamlanmamış işlerin bir listesini çıkarmak şart :)

-Çamaşır makinası                                                       -Çöp kovası                                               
-Televizyon                                                                  -Bulaşık makinası kapağı
-Sebzelik                                                                     -Havan
-Kapı paspası                                                              -Ütü masası
-Bıçak seti                                                                   -Likör bardağı
-Banyo sabunluk seti                                                    -Sineklik
-Kitaplık                                                                      -Damatlık
-Zigon sehpa                                                                -Gelin ayakkabısı
-Halılar                                                                        -Davetiye
-Avizeler                                                                      -Kuaför
-Balkon masa ve sandalyesi                                          -Fotografçı
-Çiçekçi                                                                       -Takı kurdeleleri
-Nikah şekeri                                                               -Acil durum çantası =)
-Kına malzemeleri                                                         -Kına kaftanı
-Kına çerez ve lokumu                                                  -Balayı organizasyonu
-İlk dans, giriş vs için müzik seçimi

Bunun dışında istikrarla parça parça eve taşıdığımız eşyaları bitirip, yerleştirme aşamasına geçmek gerekiyor. Yerleştirme zevkli ve kolay olur gibi geliyor bana. Bugün davetiye bakacağız bakalım...





18 Temmuz 2012 Çarşamba

garip olaylar

Herşey yavaş yavaş yoluna giriyor, hazırlıklar bitiyordu. Ama bir anda herşey tersine döndü sanki :( 

Temel problemimiz halı ile başladı. Desenini beğendiğimiz halılar kalite anlamında bizi tatmin etmiyor genellikle, ya da mağazaların ellerinde kalmamış ve artık üretimi olmayan ürünleri buluyoruz. Dün en sonStep halının genel müdürlüğüyle görüşmüş olan bir nişanlıya sahibim, buna rağmen istediğimiz ürüne ulaşamadık. (bu kadar uğraşa garip birşey aramıyoruz, olabildiğince sade birşey aradığımız) 

Bunun dışında; damatlık işini aslında aylar önce halletmiştik. Ama öylesine bir açıp bakmak istediğimizde üründe sorun olduğunu farkettik. Ürünü hiç kullanmadık, mağazaya götürdük. 1 ay boyunca incelediler. (üzerinde nasıl denetler yapmış olabilirler düşünüyorum ama bulamıyorum) Ürünün tazmini kararı çıkmış sonunda. Ancak şu an mağazaya baktığımızda, bulunan ürünlerde bize epey yüksek fiyat farkı çıkıyor.  Aynı ürün ellerinde yokmuş ve de kesinlikle para iadesi yapamıyorlarmış. Ne güzel dünya... Hiç kullanmadığımız üründe, tamamen onların hatasından oluşan bir problem ve para iadesi hakkına bile sahip değiliz. İster istemez bütün hevesimiz kaçıp, moralimiz bozuluyor. Bu olay Damat Tween' de başımıza geldi. Hani küçük bir firma olsalar beklentilerim daha farklı olabilirdi ama şahsen kalite ve müşteri memnuniyeti konusunda daha çok fazla yol kat etmeleri gerekiyor. yerel firmalar bile çok daha ilgili davranıyorlar. 

Bir de gelin ayakkabısı olayı var. Cidden bir kerede çıkıp birşeyler alabilen insanlara hayranım. Yok olmuyor, denk gelmiyor. İnatla arıyorum, bulamıyorum. En son İnci'de bir ayakkabı beğendim. Bir de çanta beğenmiştim. Çanta defolu olduğundan yeni bir tane getirtmelerini, geldiği takdirde satın alacağımı belirttim. Ve mağazadan, parayı peşin ödemem gerektiğini söytlediler. Tamam dedim ödeme yaparım ancak bir problem olursa nasıl bir işlem yapıyorsunuz? Aldığım cevap cidden beni şaşırttı. Çünkü kesinlikle para iadesi yapamadıklarını hediye çeki vereceklerini söylediler. Bu nasıl iş benim elime hiç ürün geçmiyor ama onlar benim parama el koyuyorlar.... Bahsettiğim dükkan doğrudan şube imiş onu da teyit ettiler. Bu durumdan sonra oradan bir şey alasım da kalmadı doğrusu... Ve yeni arayışlar ile düğünden önce bir zahmet ayakkabı alabileceğimi düşünüyorum. 

Bakalım daha neler çıkacak, kendimi herşey yoluna girecek diye avutmaya çalışıyorum ama bir yerden sonra çığlık atasım geliyor.

13 Temmuz 2012 Cuma

Gelin Ayakkabısı 3

Rutin olarak online satış sitelerine bakarken Limango'daki bu ayakkabıya bayıldım. Tek tereddütüm kapalı ayakkabı ile rahat eder miyim?

Çok kuzu değil mi? Bu ayakkabıları giyersem heralde sürekli o etek havaya kalkıp, ayakkabılar gösterilir. =)

Not: Fotograflar ne yazık ki bu boyutta çıkıyor. =( bir türlü düzeltmeyi beceremedim. Büyüteçle bakabilirsiniz =) Ürünün linki için tık tık ya da limangoda Elite Goby Gelin Damat Baskılı Topuklu Deri Ayakkabı.

Bir ailenin hikayesi...

Denizden yeni çıkan balık, rakı ve denizden esen rüzgarın kokusu içmeden bile sarhoş etmeye yeterken bir de tatlı sohbet eşlik etti bu akşam bana. Konu kitaplardan ailenin tarihine geldiğinde 2 ay sonra bu evden, bu sohbetten ayrılacak olmak taş gibi oturdu içime doğrusu... İnsan kendi tarihini yazmak için bir şeylerden kopmak zorunda, ne garip. 

Bu akşam o kadar çok şey dinlemişken ailenin kadınlarıydı dikkatimi çeken. babamın dedesi bu köyde evliymiş. Askere çağırılınca Osmanlı ordusunda askerliğini yapmak üzere gider. Kendi anlattıklarına ve bugüne kadar gelenlere göre Balıkesir civarlarında Osmanlı ordusu dağılmışken Kuvayi Milliye ordusundan askerlerle karşılaşır ve bu vatan elden gidiyor bari bu orduya katılıp savaşalım diyerek bir grup asker diğerleri ile birlikte trenlere binerek Ankara'ya gider. Orada okuma yazma bilmesi gibi şeylerle dikkat çekerek Fevzi Çakmak'ın telsizcisi olarak savaşlarda görev alır. Döndüğünde 9 yıl geçmiş. Eşinin ailesinin yanına gitmiş hemen ama sara hastası olan eşi bir gün evde geçirdiği krizde ocağa düşerek yanarak öldüğünü öğrenmiş. Bir de 9 yaşında bir çocuğu olduğunu öğrenmiş ama eşinin ailesi o çocuğu biz yetiştirmek istiyoruz demişler. 

Köye döndüğünde babasının adaletsizce malları diğer kardeşlerine dağıttığını görmüş, buna kızınca da verilen hiç bir malı kabul etmeyip kendi başına çalışmaya başlamış. Bu süreçte hem Osmanlıca hem de Türkçeyi tamamen kendi çabası ile öğrenmiş ve sanat yaratırcasına kullanabiliyormuş.

Bu dönemde Galata köprüsünün inşaatında çalışmak üzere 9 çocuğu ve eşleri ile Sivas'tan yola çıkan bir usta varmış. Yol üzerinde uğradıkları yerlerde de işler yapmış. Bu sırada bu köye gelerek bir kaç iş yapmışlar ve bu sırada tanıştıkları büyük dedeye kızlarından Ayşe'yi verir, bu usta. Ayşe babaanne bu sırada 13-14 yaşlarında imiş. 1 sene sonra büyükbabamı kucağına almış. Büyükbabam 4 yaşına geldiğinde ise bir çocuk daha olur. 17 yaşında olan Ayşe hanımın iki çocuğa birden bakamayacağını düşünen herkes büyükbabamı artık İstanbul'a yerleşmiş olan Makbule ve Mahmure ismindeki kardeşlerine yollar. Büyükbabam 9 yaşına kadar orada yaşar. İstanbula giden aile orada durumunu düzeltmiş o dönemin Beyoğlunda bir çok mülke sahip olmuştur. Köyde çalışan Molla Şevki' de (büyük dede) zeytinlikler almaya başlamıştır. Ve çocuklarının onlardan fazlasıyla uzak kaldığını düşünen Şevki dede büyükbabamı yanlarına aldırır ve ilkokula yazdırır. Bu sırada köydeki okul kapanınca 5 km ilerideki okula gitmek zorunda kalmıştır. Virajlarda kah yürüyerek kah çantaların üzerinde kayarak okula varmıştır. Ancak dede çocuğun yollarda harap olduğunu düşünerek, okuldan almak istemiş. Bu sırada öğretmen devreye girerek çok parlak bir çocuk olduğunu, oradan yollayamamaları durumunda kendisinin bakabileceğini söylemiştir. Şevki dede durumu kabul eder. Liseye kadar bir şekilde okur daha sonra tekrar teyze ve dayılarının yanına İstanbul'a gönderilir. Orada Beyoğlu Erkek Lisesine başlar. Ancak okula geç başladığından lise 2. sınıfta askerliğe çağırılıp, okulu bırakmak zorunda kalmış. Ama İstanbul'da geçirdiği sürede Beyoğlu'nun da en görkemli dönemlerine canlı şahit olmuş.(durumu iyi olan dayı ve teyzeler sayesinde, o dönemin gazino, kulüpleri ve dönemin tüm filmlerine ait arşivleri bulunur) 

Askerden dönünce köye geri döner. Askerliğini yapar, özel idarede çalışmaya başlar. Bu sırada okul öğretmenleri ramazanlarda camilerde de çalışmak üzere köylere gönderilmekteymiş. Babaannemin babası da bu şekilde aynı köye gelir. O da Bulgaristandan göçmüş, iyi derece Osmanlıca ve Türkçe bilgisi olan bir adammış. Bu sayede Şevki dede ile her geçen gün sohbetleri ilerlemiş. Köyden ayrıldıktan sonrada birbirlerine sanat eseri niteliğinde iki dili de içeren mektuplar göndermeye devam etmişler. Ancak ne yazık ki ev müteahite verildiğinde o mektuplar da çöpe atılmış. Bu şekilde görüşürlerken, kızlardan en büyüğünü, büyük oğullarına isterler. Bu şekilde de büyükbabam ve babaannem evlenirler. Büyükbabam memuriyette gösterdiği başarı ile dikkat çeker ve eğitime giderek Kadartroya geçebileceği söylenir. 2 sene Ankara'da kalması gerektiğinde, babaannemin Amcası devreye girer. O dönemde yeni Profesör olan amca yanlarında kalabileceğini söyler ve bu dönemi de bu şekilde atlatırlar. Öncelikle Balıkesir' de göreve başlar. Bu sırada babam bebektir. Buradaki ekip çok başarılı olunca her birinin müdür olarak Türkiye'nin çeşitli yerlerine dağılmaları istenir. Büyükbaba buna çok sıcak bakmaz, çünkü maaşta artış gibi imkanlar o dönemde söz konusu değildir. Ama her ne kadar istemese de görevi kabul ederek Urfa'ya gitmek zorunda kalır. Bir kaç ay içerisinde bu tarafa geri getireceklerini söylerler, ancak 12 Mart Muhtırası ile oradaki macerada 8 yıl sürer. Bu sürede amcamın doğumu için babanem belirli bir süre Bursa'da ailesinin yanında kalır ve daha sonra tekrar Urfa'ya döner. Daha sonra Ankara Beypazarı'na tayin olurlar. Babam bu sırada liseden mezun olur ve Bursa'daki anneannesinin yanına taşınır. Üniversiteye başlar, geçirdiği kaza dolayısı ile yarıda bırakır, bir süre sonra işe başlar. Aslında uzun yıllar annenannesiyle aynı mahallede oturan birbiri haricinde tüm arkadaşları ile tanışık olduğu annemle görücü usülü evlenir.Yazları evimiz o kadar sıcak olur ki, akşam otobüs olmamasına rağmen her cuma akşamı köye Mudanya'dan yürüyerek gelirler.

Bense yine aynı köyde nişanlımla tanıştım. Aslına bakarsanız, insanından dolayı çok sevmem burayı ama insan kaderinden kaçamıyor. 9 senedir beraberiz ve umarım ailedeki diğer kadınlar gibi bir ömür boyu da eşimin yanında olmak isterim. Çok farklı yerlerden gelen kadınlar hep burada takılmışlar. Döneminin cidden çok güzel kadınları, bu topraktan kopamamışlar. Ve bunun için ailelerinden uzakta kalmışlar. Büyükbabamı ben küçükken kaybetmemize rağmen babaannem hala gelir ve yazlarını burada geçirir. Umarım Allah daha uzun ömür verir de daha çok şey görür, buralarda.

Ben bu hikayeyi dinlediğimde en çok Şevki dedenin ilk çocuğunu merak ettim. Oysa ki tanıyormuşum. Ayşe babaanne onu evinde daha sonrada istememiş ancak yıllar sonra o köye iş yapmak için gelmiş. Bu sırada Şevki dede ölen babasından kalan mirasları zaten almak istemez ve oğluna verir tamamını. Babam küçük çocukken bir tatilde geldiklerinde bir gün babası amcanın elini öp der ve babam kim olduğunu merak ettiğinde durumu öğrenir. O günden sonra da görüşmeye başlarlar. 

Okurken belki sıkıcı, belki anlamsız olabilir bu yazı ama bu gece beni çok duygulandırdı. Kah zor dönemler kah mutluluklar, bu yazı sadece çok kısa bir özet. Belki de gelecekteki kendime bunları bir gün unutmamak için büyük bir not. Büyükbabam zamanında bunları anlatan kaset kayıtları hazırlamış. Şimdiki hedefim, bu kayıtları bulup onları dijital ortama aktarıp, biraz daha ölümsüzleştirmeye çalışmak.

12 Temmuz 2012 Perşembe

Benim olsalar...

Bir yandan etraftaki insanlara gıcık olup, bir yandan da hayallere dalıyorum. Daha davetiyelerimiz, halılarımız, avizeler, kuaför, fotografçı, balayı programı ortada yok. Tabii bir yandan gelinlik için aksesuarlar geçiyor aklımdan. Kınadansa hiç bahsetmemek gerek, hiç birşeye başlamış değilim. Ne nasıl olacak, ben ne istiyorum bilmiyorum. Bol bol internetteki örneklere bakıyorum.  http://www.lightinthebox.com diye bir site var. Nişan elbisesi bakarken bulmuştum. Bir sürü şey var orada, Türkiye'ye de kargosu var ama ben daha cesaret edip alışveriş yapmadım. Yalnızca bakıp fikir ediniyorum.  Orada gezerken;

Bu eldivenlere;

Bu taçlara;

 Ve bu davetiyelere;

bayıldım. Eldivenin fiyatı 9.49 dolar. Kargo ücreti olmasa hiç düşünmeden alacağım. Ama bu eldivenleri taktım kafaya gelinlikçiye soracağım, onlarda varsa oradan alırım ya da gösterirsem belki dikerler. =) Olmazsa da birşeyler düşüneceğiz. Fotograf çektirirken çok kuzu duracaklardır, ama =)

11 Temmuz 2012 Çarşamba

....

İnsanları anlamakta zorlanıyorum. Neden hayatıma bir şey katmamış insanlar beni hemen eleştirip, aaa bak ama böyle yap demeye bu kadar meraklı oluyorlar anlamış değilim. Mutlu olmak neden başka insanları rahatsız eder.

Dün akşam arkadaşlarla sahilde oturuyorduk, epey de komik dialoglar geçince normalden fazla güldük, özellikle de ben şen kahkahalarımı yankılattım. Ve yanımızdan geçip bizi tanıyanlar hep aa sesiniz her yerden duyuluyor dedi. En son gelen insanlar bildiğiniz uyardılar. Ne var ki içten bir şekilde gülmekte, neden insanları rahatsız eder.

Dün bu uyarıyı yapan kişiler bugün de nişanlımın alyansını takmadığını farkettiler. (durup dururken, alyansını göster diyerek) Hemen bana dönüp nasıl alyans taktırmazsın dediler. Orada söyleyemedim ama burada haykırıyorum, SİZE NE??? O alyansı taktığında hayatımızda dağ gibi değişiklikler mi olacak, tüm sorunlarımızdan kurtulacak mıyız? Evet ben de istiyordum yüzüğünü takmasını ama özellikle sıcak havalarda rahatsız olduğunu söyledikten sonra bir şey demek istemedim. Düşündüm ki ne fark edecek, yüzüğü takmadığında yapacağı şeyleri taktığında yapamaz mı? Ya da illa tak diye ısrar edip karşıdakini yalan söylemeye, yalnızca sizin yanınızda takarak hep takııyormuş gibi davranmaya teşvik etmenin ne anlamı var. Hepsini geçtim, bu bana dert olmamışken 5 dakikalık ayaküstü konuşmada bunu dert edinip aaa Limpiadora ama böyle olmaz, gerekirse başının etini ye taksın. 60 yaşınada gelse takması lazım, demenin gereği nedir? Ben hem kendime hem nişanlıma güveniyorum, bizi sadıklaştıran, birbirimize olan sevgimizi gösteren şeyin birere halka olduğuna inanmıyorum. Evet alyansın özel bir şey olduığunu hep tatlı bir hatıra ve baktığımda sevgilimi hatırlatan bir obje olması hoşuma gidiyor. Ama bir zorunluluk olması nedir ki? 

Belki başkaları dese kabul ederim, yorumlarını. Ama bu insanların resmen mutluluğumda gözleri var. Daha öncede nişanlıma  tamam iyi kız filan ama Limpiadora senin yanına yakışmıyor, biz senin yanına daha güzel bir kız düşünürdük hep, yine sen bir düşün diyen insanlar. Yalnızca şuna inanıyorum, döner dolaşır herkes kendi niyeti ile karşılaşır. Kimse karşısındakini sevmek zorunda değil ama saygı duymak zorundadır. Keşke bunları o insanlara söyleyebilsem ama olmuyor işte, anlatsam anlamayacaklar ki... Anca kendi kendime böyle sinirleniyorum.

1 Temmuz 2012 Pazar

Hasta, bitkin ama azimli =)

Son bir kaç gündür kırgındım ama bugün bütün kış olmadığım kadar hastayım. Sabah kalktığımda sesim hiç çıkmıyordu. Tüm günü yorganın (evet evet bu sıcakta yorganın altından çıkamadım) altında geçirdim. Neyse ki şu an birazcık daha iyi hissediyorum, pazartesi kendime gelmiş olmayı umud ediyorum. Bu yüzden de böyle bir başlık attım. Bedenim yatakta ama kafamdan sütekli şurayada bakmak gerekler geçip duruyor.
 
Bugün halletmem gereken bir yığın işim vardı. Dün sabah öncelikle gelinlik provasına gittim. Prova, evet ben bir prova bekliyordum, ama sevgili gelinlikçim beni şaşırtarak bir kaç tadilat dışında gelinliğin bitmiş olduğunu söyledi.  Giydim, çıktım kabinden taş işlemeleri dışında başarılıydı (Modelin orjinalinde dantel üzerine taş işlemeler vardı yoğun olarak ama ben o işlemelerin azalmasını çok çok az olmasını istemiştim). Ben öyle taşlı pullu şeyleri pek sevmiyorum. Öyle olunca da azaltıldı, ne yazık ki tamamı çıkarılamıyormuş. Ama baktım hiç de fena durmadı =) Ayakkabılarımı hala almamış olduğum için boyu ile ilgili daha sonra gidip ölçü aldıracağım. Gelinlikçiden çıkınca da hazır anneleri de bulmuşken perdecilere bakalım istedim biraz. Geçen gün kendi başımıza çıktığımızdan hiç birşeyden haberimiz olmadığını farkettik çünkü. En azından dükkanlarda anlatılan şeyleri değerlendirme şansımız olucak bu şekilde =) Birkaç dükkan gezdikten sonra bir yerde karar verdik gibi. Bir de beyimize göstereceğiz bakalım =) işte bütün bunları böyle gezdikten sonra bugün ayakkabı bakıp, perde işini de kesinleştirmeyi planlıyorduk ama kısmet değilmiş. 

Yazmadığım bu sürede mobilyalarımız tamamlandı. Alım işlemleri çoktan olmuştu zaten de eve yerleştiler. Yatak odası 3. seferde tamamlanabildi, şaka gibi. Ama güzel oldu... Fotograflarını çektiğimi hatırlıyorum ama ne yazık ki bulamadım. Artık eve her gidişimizde arabayı ağzına kadar doldura doldura eşya taşıyoruz. Biz o kadar taşıyoruz ama sanki gitmesi gerekenler azalmıyor gibi...


Tabii her bulduğumuz vakitte çarşıya çıkmaya sonuna kadar devam ediyoruz. Bugünün acısı da haftaiçi çıkacaktır. Geçen çarşıya çıktığımızda, yeni bir yer keşfettik. Belki bilenler vardır ama ben orada öyle bir yer olduğuna çok şaşırdım. Çarşıdan Şehreküstüne doğru inerken, sıcaktan bezmiş bir halde pazara uğramaya karar verdik. Bir araya girdiğimizde;

Bu manzarayı gördük. O kadar binanın arasında nasıl kalmış diye şaşırdık. Bu kadar sıcakken bir soluklanalım dedik. Garson gelip ne istersiniz diye sorduğundaki durumumuz cidden komikti. Önce neler olduğunu sayman gerek dediğimizde çocukcağız cidden şaşırdı. Biz de durumu anlattık. Meğer bu gördüğümüz yer bir köfteci imiş. 


O kadar güzel gözüküyorlardı ki köfteleri fotograflayamadım. (eheu birazcık aç da olabilirim) Kesinlikle tavsiye ederim, burada oturup birşeyler yemenizi. Uzun zamandır dışarıda böyle köfte yememiştim. Yerini sorarsanız da enteresan şekilde tarif edebilirim ancak. Şehreküstünden Kapalıçarşıya doğru çıkarken 2. aralık olması gerekiyor. Orada değilse bir üst aralığa da bakabilirsiniz =)  O sokaklardaki tek yeşillikli yer sanırım. O gördüğünüz bnoşlukta bir kahvehane bir de bu klöfteci var, nım nım nım... 

Evet hastalıkla başlayan, alışveriş ve gelinlikle devam edip, yemek ile sonlanan bir yazı yazabildiğim için kendimi burada tebrik etmek istiyorum. Daha fazla konudan konuya atlamadan ben kaçayım en iyisi...



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...