10 Eylül 2011 Cumartesi

Bozcaada

Yıllardır hayalini kurduğum, hep merak ettiğim yere sonunda gidebildim. Bursa' dan sabah yola çıktık 12 gibi Geyikliye vardık, 13:00teki feribota bindikten yarım saat sonra Bozcaadadaydık. Geyikliden feribota bindiğimizde acaba karşımıza ne çıkıcak diye bir heyecan kaplamaya başladı. Ada görünmeye başladığında belli olmayan binalar ile birlikte acaba yanlış tercih mi yaptım desem de, adaya verdığımız anda burası mükemmel diyebiliyordum. Yalnızca 1 gece kalabileceğimiz için her yeri gezebilmek adına önceden araştırma yaparak programı oluşturmuştum. Eğer kısa süreli olarak gideceksiniz kesinlikle bir ön araştırma yapmanızı tavsiye ederim. Ada her ne kadar büyük olmasa da yapılması gereken, gezilmesi gereken çok yer var.

Öncelikli olarak tabii ki denize girmeyi tercih ettik. Adanın iki ünlü plajı var biz her ikisine de baktıktan sonra daha hareketli olan Ayazma Plajını tercih ettik.  Marmara denizine alışkın olan bünye için Bozcaadada denize girmek muhteşemdi. Bir süre yüzdükten sonra bakınırken, "aaa ayak tırnaklarımın kıvrımlarına kadar görebiliyorum" diye haykırmama şaşırılmaması gerek =)

Adada şarap eşliğinde günbatımını izlemek için Picante fenerine gidildiğini çok defa duymuştum. Buraya tur düzenleyen şarap firmaları da var ancak vaktimiz kısıtlı olduğu için biz kendimiz gitmeyi tercih ettik. Üzüm bağlarının arasında yüzümüze çarpan hafif bir rüzgarla adanın ucuna vardık. Rüzgar güllerini aştığımız zaman fenere ulaşabildik. Ufka doğru baktığımda hiç bir kara parçasını görmemek bana her ne kadar enteresan gelse de manzara çok güzeldi. 






  


Akşam olduğunda ada sokakları bana daha bir cıvıl cıvıl geldi, doğrusu. Sokak aralarına atılmış masalarda oturup yemek yiyip 2 kadeh rakı içmek tam bir keyf. Gerçi bizim için bu keyf biraz yarım kaldı. Bütün günün yorgunluğunun etkisiyle olsa gerek daha masa yeni kurulmuş, yemeğe başlarken tansiyonuma yenik düştüm. Ne yazık ki 1-2 saatlik bir kısmı hastanede geçirmek zorunda kaldım. Adanın en kötü kısmı buydu sanırım, küçücük yerde ambulansın gelmedi 20 dakikayı bulmuş sanırım. Geceyi burada soınlandırmak zorunda kalıp, otele döndük. 


Ertesi güne uyandığımızda adanın ünlü gelincik reçelinden tatma şansım oldu. Hafif buruk tadı sevenler için çok güzel bir reçel. Kahvaltı sonrası eşyalarımızı arabaya koyup, düştük yine ada yollarına. Akvaryum koyunu dalmak için tavsiye etmişlerdi ancak yanımızda gerekli ekipman olmadığı için yalnızca bakabildik =)


 Günü ada sokaklarını, ada çevresini gezerek gezirdik diyebilirim. Her tarafı ayrı güzeldi, yapılaşma ile bozulmamış ender yerlerden sanırım. Merkeze döndüğümüzde adanın meşhur damla sakızlı bademli kurabiyelerinden yedik. Kesinlikle mükemmeldi. Evde yapmayı deniyeceğim hatta oraya giden kimi bulursam da ısmarlarım kendisine. 
Vapur saatini beklerken adanın yüzünü süsleyen kalesini gezdik. Ancak ne yazık ki oraya gereğinden az zaman ayırmışız. Bu nedenle tam anlamıyla gezemedik diyebilirim. Kalenin tam olarak hangi dönemde yapıldığı belli değil. İçindeki eserlerin güzelce korunduğu söylenebilir. Bunun dışında gittiğimiz tarihte akşamları kale içerisinde deneysel dans gösterileri yapılmaktaydı.

Gezdim, gördüm ve derim ki Bozcaada bir anlamda bir sanat merkezi. Her sokakta sanat galerileriyle karşılaşabiliyor, insan. Akdenizdeki tatillerden farklı birşey istiyorsanız, belki biraz kafa dinlemek, huzur, dinlenme, başbaşa romantik bir tatil, kesinlikle gidilmesi gereken bir yer. hatta oradan ayrılırken buradan ileride ev mi alsak düşünceleri ile ayrılabiliyor insan.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...